HIV VE AIDS’İN FARKI NEDİR?
AIDS yani Edinsel Bağışıklık Yetmezliği Sendromu HIV enfeksiyonunun neden olduğu, kronik, yaşamı tehdit edebilen bir rahatsızlıktır. HIV ise insan bağışıklık yetmezliği virüsünün (Human İmmunodeficiency Virus) kısa adıdır. HIV virüsü bağışıklık sistemini etkilemektedir. HIV bağışıklık sistemini hasara uğratarak enfeksiyon ve hastalıklarla mücadele gücünü zayıflatmaktadır. HIV enfeksiyonunun tedavi edilmemesi AIDS’e neden olabilmektedir. CD4+ beyaz kan hücrelerinin sayısı ve AIDS tanımlayıcı bazı hastalıkların varlığı değerlendirilerek AIDS kanısı konulmaktadır.
HIV’İN NEDENLERİ NELERDİR?
HIV kan ve cinsel temas yolu ile bulaşmaktadır. En sık bulaşma yolu ise cinsel temastan kaynaklanmaktadır. Hastalığı taşıyan anneden bebeğe, doğum öncesinde, doğum sırasında veya doğum sonrasında bulaşabilmektedir. Anne sütü virüsün bulaşmasına neden olabilmektedir.
HIV’İN BELİRTİLERİ NELERDİR?
Bazı kişilerde enfeksiyonun başlangıcından 2-4 hafta sonra grip benzeri belirtiler ortaya çıkmaktadır. Bu dönem akut HIV enfeksiyonu olarak adlandırılmaktadır. Bu belirtiler birkaç gün veya hafta sürmektedir. Bu dönemdeki belirtiler;
- Ateş
- Üşüme
- Titreme
- Döküntü
- Gece terlemesi
- Kas ağrıları
- Boğaz ağrısı
- Halsizlik
- Lenf bezlerinde şişme
- Ağızda yaralardır
Ancak bazı kişiler akut HIV enfeksiyonu döneminde bir belirtileri hissetmeyebilmektedir. Bu belirtilerin görülmesi de tek başına HIV enfeksiyonu olduğu anlamına gelmemelidir. Bu belirtiler başka hastalıklara bağlı olarak da ortaya çıkabilmektedir. HIV enfeksiyonuna neden olabilecek bir temas varsa bir sağlık kuruluşuna başvurarak HIV için test yaptırılmalıdır. Riskli bir temastan sonra bu belirtileri yaşayan kişilerin mutlaka bur sağlık kuruluşuna başvurarak testleri yaptırması gerekmektedir. Çünkü HIV enfeksiyonunun teşhisinin tek yolu gerekli testlerin yaptırılmasıdır.
AIDS’İN NEDENLERİ NELERDİR?
HIV enfeksiyonu tanısı konmaz ve tedavi edilmediği durumlarda AIDS gelişebilir. Bu kişiden kişiye göre değişmekle birlikte 10 yılı bulabilir. Bu sürede hastalık belirti ve bulguları saptanmayabilir.
AIDS’İN BELİRTİLERİ NELERDİR?
AIDS’in çok sayıda belirtisi bulunmaktadır. Bu belirti ve bulgular başka hastalıklarda da görüldüğü için mutlaka alanında uzman doktora gidilerek gerekli testler yapıldıktan sonra doğru teşhis konularak tedavi süreci başlatılmalıdır. AIDS’in en önemli belirtileri şunlardır;
- Hızlı kilo kaybı
- Tekrarlayan ateş
- Gece terlemeleri
- Aşırı ve nedeni bilinmeyen yorgunluk
- Koltuk altı, kasık veya boyun lenf bezlerinde büyüme
- Ağız, makat veya genital bölgede oluşan yaralar
- Akciğer enfeksiyonları
- Cilt, ağız, burun veya göz kapaklarında lekelenmeler
- Hafıza kaybı
- Depresyon
- Nörolojik bozukluklar
HIV’İN BULAŞMA YOLLARI NELERDİR?
HIV kan ve cinsel temas yolu ile bulaşmaktadır. En sık bulaşma yolu ise cinsel temastan kaynaklanmaktadır. Hastalığı taşıyan anneden bebeğe, doğum öncesinde, doğum sırasında veya doğum sonrasında bulaşabilmektedir. Anne sütü virüsün bulaşmasına neden olabilmektedir. Eğer HIV taşıyan bir kişi ile bulaşmaya neden olabilecek bir temas gerçekleşmişse (cinsel temas veya kan bulaşması olan bir yaralanma gibi) koruyucu önlem alınması ve izlem için, hemen bir enfeksiyon hastalıkları uzmanına başvurulmalıdır. Doğurganlık çağındaki tüm kadınların AIDS konusunda bilgilendirilmesi ve gerekiyorsa test uygulanması önerilmektedir. Hamile anneye ve doğum sonrasında bebeğe koruyucu ilaç tedavisi verilerek bulaşma önemli oranda önlenebilmektedir.
HIV/AIDS TANISI NASIL KONULUR?
HIV enfeksiyonuna neden olabilecek teması olan kişilerin mutlaka test yaptırması gerekmektedir. Öncelikle mümkün olan en kısa zamanda bir hekime başvurarak izlenecek yol ve testin ne zaman yapılacağı belirlenmelidir.
Nükleik asit testleri (NAT, PCR) genellikle HIV enfeksiyonunu riskli temastan 10-33 gün sonra göstermektedir.
Damardan alınan kanla çalışılan antijen/antikor testleri HIV enfeksiyonunu riskli temastan 18-45 gün sonra çıkmaktadır.
Tanıda vücutta HIV virüsüne karşı oluşan, anti-HIV antikor olarak adlandırılan madde aranmaktadır. Bu amaçla genellikle ELISA testi kullanılmaktadır. ELISA pek çok hastalığın tanısında kullanılan bir testin adıdır, yalnızca AIDS’e özel bir test değildir. Bu testin pozitif bulunması durumunda anti-HIV antikoru daha detaylı olarak gösteren doğrulama testleri (Western Blot) uygulanmaktadır. Virüsün genetik maddesinin varlığını ve miktarını saptayan testler (PCR, polimeraz zincir reaksiyonu) hem gerekli durumlarda tanıda yardımcı olarak, hem de tedavinin takibinde ve ilaçların etkinliğinin izlenmesinde kullanılmaktadır. Virüsün bazı yapısal proteinlerini araştıran testlere de gerekli durumlarda başvurulabilir.
HIV TESTİ, ELISA TESTİ NEDİR?
ELISA testi bir antijen (örneğin mikroorganizmanın özel bir proteini) ve bir antikor (antijene karşı üretilen protein yapısındaki molekül) arasındaki reaksiyonu göstererek çeşitli hastalıkların tanısında kullanılmaktadır. Testin sonucunu görülür hale getirmek için bir enzimden yararlanılmaktadır. ELISA testi ile enfeksiyon etkenleri veya bunlara karşı vücudun oluşturduğu antikorlar saptanabilmektedir.
HIV/AIDS’İN TEDAVİSİ NEDİR?
HIV enfeksiyonunun tedavisinde kullanılan çeşitli ilaçlar mevcuttur. Günümüzde kullanılan üçlü ilaç tedavileri kandaki virüs miktarını çok azaltmakta ve bağışıklık sisteminin uzun süre korunmasını sağlayabilmektedir. Fakat ilaç tedavisi ile HIV enfeksiyonunu tamamen ortadan kaldırılması mümkün değildir. Bu ilaçların ömür boyu kullanılması gerekmektedir.
HIV/AIDS HAKKINDA SIK SORULAN SORULAR
HIV/AIDS’in sonuçları nelerdir?
HIV enfeksiyonu bulaşma sonrasında gribal bir enfeksiyon gibi başlayıp, daha sonra yıllar süren bir sessiz döneme girer. Bu uzun dönemde virüs vücutta varlığını sürdürür. Bağışıklık sistemi ile virus arasında mücadele sürer. 10 yılı aşabilen bir süre sonunda bağışıklık sisteminde yetersizlik ortaya çıkmaya başlar. Kandaki virüs miktarı artar, bağışıklık sisteminin bazı özel hücrelerinin miktarında azalma ve bağışıklık sistemi işlevlerinde bozulma yaşanır. Bunun sonucunda, ağızda yaygın, tekrarlayan pamukçuk, uzun süreli ishaller gibi enfeksiyonlarda artış görülür. Normalde seyrek görülen bazı enfeksiyon hastalıkları ve ilerleyen dönemde bazı kanser türleri bu hastalarda daha sık görülür.
HIV enfeksiyonunun kaynağı nedir, ne zamandan beri görülmektedir?
HIV enfeksiyonu Orta Afrika’da şempanzelerden kaynaklanmaktadır. İnsanlara ilk bulaşmanın 19. yüzyılda olabileceği tahmin edilmektedir. 1980’lerin başlarında Amerika Birleşik Devletleri’nde homoseksüel erkeklerde Kaposi Sarkomu olarak adlandırılan ve daha çok ileri yaşlardaki kişilerde görülmesi beklenen bir tümörün ve Pneumocystis Carinii adlı etkene bağlı akciğer iltihabının sıklığında artış görülmeye başlamıştır. Daha sonra ise kan ve kan ürünü verilenler, damar içi uyuşturucu bağımlıları ve bunların cinsel eşlerinde de benzer tablolar görülmüştür. 1983 yılında etken olan HIV (İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü) tanımlanmış, 1985 yılında ise tanı testleri kullanıma girmiştir.
HIV tedavisinde kullanılan ilaçlar nelerdir?
Yüksek riskli temas durumunda korunma amacıyla HIV ilaçları (antiretroviral ilaçlar) kullanılabilmektedir. Bu konuda uzman bir hekime başvurarak karar verilmesi ve eğer uygunsa zaman geçirmeden koruyucu tedaviye başlamak gerekmektedir. HIV aşısı için araştırmalar sürmektedir. Şu anda kullanımda olan herhangi bir aşı bulunmamaktadır.
HIV’e karşı önlemler nelerdir?
Cinsel temas sırasında prezervatif kullanmak bulaşma riskini azaltır, fakat tamamen ortadan kaldırmaz. Kan ve kan ürünleri HIV, hepatit B, hepatit C ve frengi için test edilmektedir. Damar içi uyuşturucu kullanımının azaltılması ve bu kişilerde ortak iğne kullanımının önlenmesi bulaşmayı azaltacaktır. Sağlık personelinin tüm vücut sıvılarını infekte kabul edip gerekli koruyucu malzemeyi (eldiven vb) kullanması gereklidir.
HIV/AIDS’in yaşam kalitesini nasıl etkiler?
HIV kan ve cinsel temas yolu ile bulaştığı için hastalar korunarak cinsel temasta bulunmak zorunda kalır. Hastalığı taşıyan anneden bebeğe, doğum öncesinde, doğum sırasında veya doğum sonrasında bulaşabildiği için anne adaylarının önlem alması gerekir. Virüs anne sütünden de bulaşabildiği için anne ile bebeği arasında hastalığın bulaşma korkusuna neden olabilr. HIV taşıyan bir kişi ile bulaşmaya neden olabileceği içinde kuracağı her temasta endişe yaşayabilir.
Doku ve organ nakilleri ile HIV bulaşabilir mi?
Doku ve organ nakillerinde nakil alıcısı kişilere HIV ve diğer bazı enfeksiyonların bulaşmasına engel olmak için testler yapılmaktadır. Test sonuçları uygun olmayan kişiler organ veya doku vericisi olamaz.
HIV bulaşmasına neden olmayan durumlar nelerdir?
Yanak yanağa öpüşmek, tokalaşmak, işyerinde aynı ortamda çalışmak, aynı telefonu kullanmak, aynı bardağı kullanmak, sivrisinek ve tahtakurusu gibi böcekler bulaşmaya neden olmamaktadır. Ayrıca HIV virüsü diğer enfeksiyonlar gibi hava yolu ile bulaşmamaktadır.
Anneden bebeğe bulaşır mı?
HIV enfeksiyonu anneden bebeğe gebelik sırasında, doğumda veya süt verme sırasında bulaşabilmektedir. HIV enfeksiyonu saptanan herkese tedavi verilmektedir. HIV enfeksiyonu gebelik sırasında saptanırsa gebelere hemen tedavi başlanmaktadır. Doğum sonrasında da annenin tedavisi ömür boyu devam etmektedir. Bebeğe de doğum sonrasında HIV enfeksiyonu gelişmesini engelleyecek tedavi verilmektedir.
HIV taşıyıcı anne bebeğini emzirebilir mi?
HIV anne sütünde de bulunabildiği için bu enfeksiyonu olan annelerin bebeğini emzirmesi tavsiye edilmemektedir.
Yeni tanıştığınız birinin HIV olduğunu nasıl anlayabiliriz?
Bir kişide HIV enfeksiyonu olduğunu anlamanın tek yolu HIV testi yaptırmaktır. Kişinin fiziksel özelliklerine vb. bakılarak HIV enfeksiyonu olduğu veya olmadığını anlamak mümkün değildir.
Korunmasız cinsel temasta erkekten kadına mı, yoksa kadından erkeğe mi bulaşma riski daha yüksektir?
HIV enfeksiyonu cinsel temas sırasında özellikle mukozadan bulaşır. Kadın genital organının yapısı ve semende HIV bulunmasının katkısıyla korunmasız cinsel temasta erkekten kadına bulaşma olasılığı daha yüksektir.
HİV ülkemizde ne kadar yaygındır?
Sağlık Bakanlığı verilerine göre ülkemizde 1985 yılından 30 Kasım 2020 tarihine kadar doğrulama testi pozitif tespit edilerek bildirimi yapılan 25,809 HIV (+) kişi ve 1958 AIDS vakası mevcuttur. Vakaların % 81’i erkek, % 19’u kadın olup % 15,6’sı yabancı uyruklu kişilerden oluşmaktadır. Vakaların en fazla görüldüğü yaş grubu 25-29 ve 30-34 yaş grubudur. Bulaş yoluna göre dağılımına bakıldığında, vakaların % 47,5’inin cinsel yolla bulaşmakta olduğu, cinsel yolla bulaştığı bildirilen bu vakaların % 68,8’inin bulaşma yolunun heteroseksüel cinsel ilişki olduğu bilinmektedir. Ayrıca, vakaların %1,1’inin bulaşma yolu damar içi madde kullanımı olup, % 51’inin bulaş yolu bilinmemektedir. 01 Ocak – 30 Kasım 2020 tarihlerinde ise 1461 HIV (+) kişi ve 31 AIDS vakası olmak üzere toplam 1492 vaka doğrulama testi pozitif tespit edilerek bildirilmiştir. Bildirimi yapılan vakaların % 85,86’sı erkek, % 14,14’ü ise kadındır. Vakaların % 13,94’ü yabancı uyrukludur. 2020 yılında bildirimi yapılan vakalardan 25-29 yaş grubu, diğer yaş gruplarına göre daha fazla sayıda bildirilmiştir. Yıllar itibarıyla hastalık trendinde artış izlenmektedir.
HIV belirtileri hastada ne kadar zamanda ortaya çıkar?
Akut HIV enfeksiyonunun belirtileri 2-4 hafta sonra ortaya çıkabilir. HIV enfeksiyonu olan herkeste bu belirtiler ortaya çıkmaz. Belirtiler birkaç gün veya birkaç hafta sürebilir.
HIV enfeksiyonu olan kişide AIDS ne zaman gelişir?
Eğer HIV enfeksiyonu tanısı konmaz ve tedavi verilmezse AIDS tablosu gelişebilir. Bu kişiden kişiye göre değişmekle birlikte 10 yılı bulabilir. Bu sürede hastalık belirti ve bulguları saptanmayabilir.
HIV/AIDS’in sosyal etkileri nelerdir?
HIV ilaçları virüsü baskılamakta ve bağışıklık sistemini korumakta son derece etkilidir. HIV enfeksiyonu tanısı konup tedavi başlanan ve bu tedaviye ömür boyu devam eden bir kişinin yaşam beklentisi yaşıtlarına benzer kabul edilmektedir. AIDS gelişmiş hastalarda da HIV tedavisi etkilidir. Hastalığın ne kadar ilerlediğine göre hastanın durumunu ve tedavisini değerlendirmek gerekir.